23 Ocak 2012 Pazartesi

sana dün surlarından baktım küskün ankara!


(yazar burada küskün ankara diye, yıllarca istanbul'un gölgesinde bırakılmış, hep gri binalarıyla anılmış ankara'ya seslenmektedir ve evet yazar da biraz küskündür...)

kendimi bildim bileli sevdim ankara'yı. başka şehirlerde hayatlar yaşadım, bambaşka ülkelerde bambaşka kentler gördüm, vuruldum, hayran kaldım...ama hepsinde dönüp dolaşıp kendimi ankara'mın sıcağında, kuru soğuğunda, sislerinin arasında buldum...memleket böyle bir şey sanırım, her yeri ayrı güzel geliyor. aslında kentleri güzel yapan yaşanmışlıklar en çok. bir sokağı güzel yapan, zamanın birinde o sokakta yürürken kurduğun hayaller belki, belki bir anda karşılaştığın çok sevdiğin bir arkadaşın...belki de bir duvarına asılmış bir film afişi, sevdiğin biriyle seyrettiğin...sokağı güzel yapan sadece estetik güzelliği değil yani, sana yaşattıkları, anımsattıkları....
bu yüzden seviyorum ankara'yı, içinde binlerce an yaşadığım bir kara o!

ve buz gibi bir pazar gününde, ankara'nın en sevdiğim yerlerini gezdim arkadaşlarımla. her sıkıldığımda kendimi attığım, çoğunlukla tek başıma, bazen de bir dostumla dolaştığım sokaklarını, yokuşlarını gezdim...evet eski ankara'yı gezdim bugün.

yıllar boyunca ankara'nın bekçiliğini yapmış muhterem zat hacı bayram veli hazretlerinin türbesiyle başladı yolculuğumuz. öğle namazını hacı bayram camii'nde kıldık. restorasyondan sonra birkaç kez ziyaret etme imkanı buldum bu mekanı şükür. ramazan'daki feyz ve keyif başka tabii ama karlı bir pazar gününde de inanılmaz huzur verici oluyor bu mekan...

                                      



camiye bitişik, ön tarafta görünen kubbeli mekan taceddin hazretlerinin türbesi






 burası eskiden kadınlara ait olan şimdiyse namaz için erkeklere ait olan üst mahfilden çekilen bir fotoğraf.(kadınlar bölümü şu an caminin alt katında ve gerçekten çok güzel bir mekan) 
burada görünen ortadaki büyük avize, italya'da özel yapılmış, Allah'ın (cc) 99 ismini simgeliyor.

bir sonraki durağımız ise ankara'nın en eski camiisi alaeddin camii. 1178'de yapılmış bu camii. ne yazık ki camii içinden fotoğraf yayımlayamıyorum çünkü çekim yapmak yasaktı. içeride birçok kamera vardı. vakit namazlarını kılınacağında açılıyor camii onun dışında kilitli. minberi inanılmaz güzeldi, maun ağacından oyulan parçalar birleştirilerek yapılmış, ve şu an cam bir paravanla koruma altında. tavan süslemeleri orjinal halini yitirmiş ama yine de ortasındaki havuz güzeldi. yalnız içerisi o kadar soğuktu ki, ayaklarım adına hissettiğim tek şey buzdu. iki buz kütlersi eklenmişti sanki bedenime! (rabbim bu soğuklarda dışarıda yaşamak zorunda kalan insanlara güç kuvvet, bize de onlara yardımcı olabilme fırsatı versin inşallah...amin) velhasıl bu güzel camiiyi gidin görün derim ben...düşünsenize 1178'den beri orada edilen dualara karışacak dualarınız...muazzam bence

ve ardından ankara'nın en eski yerleşim yeri, ankara kalesi!...bu sefer her zaman yaptığım gibi pirinçhan'ı , çıkrıkçılar yokuşunu, can sokak'ı gezemedim. malum hava inanılmaz soğuktu, nasılsa havalar biraz ısınsın yine giderim o zaman bu mekanların fotoğraflarını da paylaşırım inşallah. dış kaleyi ve iç kaleyi gezdim ardından uzun zamandır istediğim ama fırsat bulamadığım bir şeyi yapıp kale surlarına çıktım. kar altındaydı ankara, kar altındaydı varoşlar...ne yazık ki ankara özellikle son zamanlarda beton kütlelerle daha bir sarılmış durumda bu insanı üzüyor ama şükür ki kar vardı! ve o beton kütleler bile kar beyazında daha güzel görünüyordu (teselli yorumları bunlar)




burası bana colosseum'u anımsattı...tabii epey bir küçüğü :)


toki'nin ankara'ya kazandırdığı muhteşem(!) beton legolar...





bu küpeler kale'nin girişinde biraz ilerideki bir dükkandan. çok basit ve düşük kalitede küpeler, fiyattan da anlaşılacağı üzere :) ama gerçekten içlerinde çok güzelleri vardı. denemeye değer bence...



kale'nin dar ve yokuşlu sokaklarından sonra da ankara'nın başka bir büyüğünü ziyarete gittik; taceddin dergahı'na...ve son zamanların gözdesi hamamönü'ne...hamamönü'yle ilgili daha sonra uzun bir şeyler paylaşmayı düşünüyorum. taceddin dergahı ve hamamönü benim için ayrıdır çünkü...

lezzet-i tarih'te canlı türk sanat müziği eşlinde yenilen leziz yemeklerden sonra da (keşke servis biraz daha hızlı olabilseydi) gezimiz son buldu zaten hepimiz de donmuştuk :)

bu arada çengelhan'ın restorasyondan sonra rahmi koç müzesi olarak hizmet etmesinden sonra, çukurhan'da divan çukurhan olarak hizmete girdi. başka bir yazıda çengelhan ve çukurhan'dan da bahsetmek istiyorum. bu sefer de çukurhan'ı görme şansım olmadı ama internet sitesinden biraz inceledim, sanırım kısa balayı için ideal bir yer :) (uzuuunn balayının rotası başka tabii:) )

cemal süreya'nın ''oteller hanlar hamamlar için sürekli şiir'' adlı şiirinden birkaç dizeyle bitmeli bence bu yazı;

- şair arkadaş,
bir derdin mi var
bir şeyler çıkarmak mı istiyorsun derdinden
ankara'ya gelmelisin.



2 yorum:

  1. Ankara'nın en sevdiğim yeri Hacı Bayram camii, orda farklı bir hava soluyor sanki insan, içine girince tüm dertlerini unutuyor. O büyük zatın yanında olduğunu hissediyor. Hayranım o Camii'ye restorasyondan sonra çok daha başka bir camii oldu. Bir gün Cami İmamı ile kısa bir sohbet etme fırsatı yakaladığımızda o zamandan kalma kalıntıların restorasyonda ortaya çıktığını söylemişti. Bunlardan biri de erkeklere ait olan yerin tavanında bulunuyormuş.
    Alaaddin Camii'ye henüz gitmedim ama ilk fırsatta ziyaret edeceğim inşAllah.
    Hamamönü ve Tacettin Dergahı yazılarınızı sabırsızlıkla bekliyorum :)
    Sevgiler...

    YanıtlaSil
  2. sevgili yasemin
    dediğin gibi bu caminin restorasyonunda çok ilginç, hikmetli şeylerle karşılaşıldığı söyleniyor. biraz dinleme imkanım olmuştu.
    Alaaddin Cami'ne havalar ısınınca gitmenizi tavsiye ederim zira inanılmaz soğuktu içerisi, normalde kilitli duruyor fakat vakit namazlarında açılıyor.

    ayrıca bloguma hoşgeldiniz :)
    sevgiler...

    YanıtlaSil