(yazar burada küskün ankara diye, yıllarca istanbul'un gölgesinde bırakılmış, hep gri binalarıyla anılmış ankara'ya seslenmektedir ve evet yazar da biraz küskündür...)
kendimi bildim bileli sevdim ankara'yı. başka şehirlerde
hayatlar yaşadım, bambaşka ülkelerde bambaşka kentler gördüm, vuruldum, hayran
kaldım...ama hepsinde dönüp dolaşıp kendimi ankara'mın sıcağında, kuru
soğuğunda, sislerinin arasında buldum...memleket böyle bir şey sanırım, her
yeri ayrı güzel geliyor. aslında kentleri güzel yapan yaşanmışlıklar en çok.
bir sokağı güzel yapan, zamanın birinde o sokakta yürürken kurduğun hayaller
belki, belki bir anda karşılaştığın çok sevdiğin bir arkadaşın...belki de bir
duvarına asılmış bir film afişi, sevdiğin biriyle seyrettiğin...sokağı güzel
yapan sadece estetik güzelliği değil yani, sana yaşattıkları,
anımsattıkları....
bu yüzden seviyorum ankara'yı, içinde binlerce an yaşadığım
bir kara o!
ve buz gibi bir pazar gününde, ankara'nın en sevdiğim
yerlerini gezdim arkadaşlarımla. her sıkıldığımda kendimi attığım, çoğunlukla
tek başıma, bazen de bir dostumla dolaştığım sokaklarını, yokuşlarını gezdim...evet eski ankara'yı gezdim bugün.
yıllar boyunca ankara'nın bekçiliğini yapmış muhterem zat
hacı bayram veli hazretlerinin türbesiyle başladı yolculuğumuz. öğle namazını
hacı bayram camii'nde kıldık. restorasyondan sonra birkaç kez ziyaret etme
imkanı buldum bu mekanı şükür. ramazan'daki feyz ve keyif başka tabii ama karlı
bir pazar gününde de inanılmaz huzur verici oluyor bu mekan...
camiye bitişik, ön tarafta görünen kubbeli mekan taceddin hazretlerinin türbesi
burası eskiden kadınlara ait olan şimdiyse namaz için erkeklere ait olan üst mahfilden çekilen bir fotoğraf.(kadınlar bölümü şu an caminin alt katında ve gerçekten çok güzel bir mekan)
burada görünen ortadaki büyük avize, italya'da özel yapılmış, Allah'ın (cc) 99 ismini simgeliyor.
bir sonraki durağımız ise ankara'nın en eski camiisi
alaeddin camii. 1178'de yapılmış bu camii. ne yazık ki camii içinden fotoğraf
yayımlayamıyorum çünkü çekim yapmak yasaktı. içeride birçok kamera vardı. vakit
namazlarını kılınacağında açılıyor camii onun dışında kilitli. minberi
inanılmaz güzeldi, maun ağacından oyulan parçalar birleştirilerek yapılmış, ve
şu an cam bir paravanla koruma altında. tavan süslemeleri orjinal halini
yitirmiş ama yine de ortasındaki havuz güzeldi. yalnız içerisi o kadar soğuktu
ki, ayaklarım adına hissettiğim tek şey buzdu. iki buz kütlersi eklenmişti
sanki bedenime! (rabbim bu soğuklarda dışarıda yaşamak zorunda kalan insanlara
güç kuvvet, bize de onlara yardımcı olabilme fırsatı versin inşallah...amin)
velhasıl bu güzel camiiyi gidin görün derim ben...düşünsenize 1178'den beri
orada edilen dualara karışacak dualarınız...muazzam bence
ve ardından ankara'nın en eski yerleşim yeri, ankara
kalesi!...bu sefer her zaman yaptığım gibi pirinçhan'ı , çıkrıkçılar yokuşunu,
can sokak'ı gezemedim. malum hava inanılmaz soğuktu, nasılsa havalar biraz
ısınsın yine giderim o zaman bu mekanların fotoğraflarını da paylaşırım
inşallah. dış kaleyi ve iç kaleyi gezdim ardından uzun zamandır istediğim ama
fırsat bulamadığım bir şeyi yapıp kale surlarına çıktım. kar altındaydı ankara,
kar altındaydı varoşlar...ne yazık ki ankara özellikle son zamanlarda beton
kütlelerle daha bir sarılmış durumda bu insanı üzüyor ama şükür ki kar vardı!
ve o beton kütleler bile kar beyazında daha güzel görünüyordu (teselli
yorumları bunlar)
burası bana colosseum'u anımsattı...tabii epey bir küçüğü :)
toki'nin ankara'ya kazandırdığı muhteşem(!) beton legolar...
bu küpeler kale'nin girişinde biraz ilerideki bir dükkandan. çok basit ve düşük kalitede küpeler, fiyattan da anlaşılacağı üzere :) ama gerçekten içlerinde çok güzelleri vardı. denemeye değer bence...
kale'nin dar ve yokuşlu sokaklarından sonra da ankara'nın
başka bir büyüğünü ziyarete gittik; taceddin dergahı'na...ve son zamanların
gözdesi hamamönü'ne...hamamönü'yle ilgili daha sonra uzun bir şeyler paylaşmayı
düşünüyorum. taceddin dergahı ve hamamönü benim için ayrıdır çünkü...
lezzet-i tarih'te canlı türk sanat müziği eşlinde yenilen
leziz yemeklerden sonra da (keşke servis biraz daha hızlı olabilseydi) gezimiz
son buldu zaten hepimiz de donmuştuk :)
bu arada çengelhan'ın restorasyondan sonra rahmi koç müzesi
olarak hizmet etmesinden sonra, çukurhan'da divan çukurhan olarak hizmete
girdi. başka bir yazıda çengelhan ve çukurhan'dan da bahsetmek istiyorum. bu
sefer de çukurhan'ı görme şansım olmadı ama internet sitesinden biraz
inceledim, sanırım kısa balayı için ideal bir yer :) (uzuuunn balayının rotası başka tabii:) )
cemal süreya'nın ''oteller hanlar hamamlar için sürekli şiir''
adlı şiirinden birkaç dizeyle bitmeli bence bu yazı;
- şair arkadaş,
bir derdin mi var
bir şeyler çıkarmak mı istiyorsun derdinden
ankara'ya gelmelisin.