2 Nisan 2012 Pazartesi

değişiyor zaman...tutamıyoruz...




en son yazım üzerinden 1 aydan uzun süre geçmiş...1 ayda neler değişti hayatımda...yeni bir şehre geldim, yeni bir işe başladım, başka hayatların içinde başka biri oldum sanki. sevdim mi bu kenti?? sanırım hayır...sanırım değil kesinlikle hayır :( öncesinde küçük bir kent istiyorum, kendimi dinlemeliyim biraz diyordum çünkü ankara'dayken inanılmaz yoğundum, iş çıkışları neredeyse her gün toplantılar, hafta sonları programlar...yorucuydu epey. biraz dinlenirim diye düşünmüştüm ki, umduğum gibi olmadı. kendimden başka dinleyeceğim kimsem yok burada. yapacak hiçbir şey de yok! normalde tek başına takılmayı çok severim, sokaklarda yürümeyi, sinemaya gitmeyi, kitabevleri gezmeyi...ama burada neredeyse yürüyebilecek bir sokak bile yok :(

nasıl alışacağım buraya bilmiyorum, aslında alışmak istemiyorum...sanırım çok zor olacak...


28 Şubat 2012 Salı

yeni yeni yeni

yeni bir yaş, yeni bir iş, yeni bir kent, yeni mutluluklar ve yeni umutlar...
hoşgeldi :)



3 Şubat 2012 Cuma

şubat güzelliği

yine bir çekiliş haberi. klasik ve elegant 'tan...bu seferki farklı ama! hem çanta...hem de nine west! gerçekten de elegant...
ve de doğum günü hediyem olsa keşke :)

buradan ulaşabilirsiniz...


1 Şubat 2012 Çarşamba

narsistmoda'dan çekiliş

narsistmoda'nın 3ü de birbirinden güzel hediyeden oluşan bir çekilişi var...özellikle çanta! :)

tam da burada

29 Ocak 2012 Pazar

bahara dua

bahar gelse de uçuş uçuş olsak şöyle...bahar çiçeklerine dönüşsek...
amin :)



28 Ocak 2012 Cumartesi

çekiliş!

Seby fashion'da yeni bir çekiliş var. katılmak isteyenler için, işte buradaaaa

25 Ocak 2012 Çarşamba

günün ikilisi: bir fincan çay ve tahinli cevizli sarma

eskiden çok çay seven biri değildim, varsa yoksa türk kahvesi. çok garip ama italya gezim sırasında çaya alıştım :) malum avrupa'lıların öyle çok çay kültürü yok, bunu bildiğimiz için giderken yanımıza bir sürü sallama çay almıştık arkadaşlarla. akşamları otelimize gelince hemen çay demliyorduk. o kadar gezmenin, yorgunluğun üzerine öyle tatlı geliyordu ki! çayı yeri cidden başka artık bende...

şimdilerde akşamları bir fincan çayı mutlaka içmeliyim ama illa ki yanında ufak tatlıcıklarla...ama gerçekten ufak :)

işte bu akşam ki fincanımın dostu da tahinli cevizli sarma oldu. bu tatlıcığı ilk defa bugün yaptım, tarifini burada görmüştüm ama ben birkaç ekleme yaptım. yufkaya biraz ayçiçek yağı ve sütü karıştırıp sürdüm. cevizden başka bir de kuru üzüm ekledim. 20 dk kadar pişirdim. üzerine de pudra şekeri ve hıımmm...gerçekten de nefis oldu!

afiyet olsun o zaman bana ve tarifi uygularsanız da size...


masa...

işbu blog sahibi edip cansever hayranıdır ve kendisini sık sık yad eder. bu aralar da hayatının fonunda bu şiir gezinmektedir...paylaşmak istemiştir...


adam yaşama sevinci içinde
masaya anahtarlarını koydu
bakır kâseye çiçekleri koydu
sütünü yumurtasını koydu
pencereden gelen ışığı koydu
bisiklet sesini çıkrık sesini
ekmeğin havanın yumuşaklığını koydu
adam masaya
aklında olup bitenleri koydu
ne yapmak istiyordu hayatta
işte onu koydu
kimi seviyordu kimi sevmiyordu
adam masaya onları da koydu
üç kere üç dokuz ederdi
adam koydu masaya dokuzu
pencere yanındaydı gökyüzü yanında
uzandı masaya sonsuzu koydu
bir bira içmek istiyordu kaç gündür
masaya biranın dökülüşünü koydu
uykusunu koydu uyanıklığını koydu
tokluğunu açlığını koydu

masa da masaymış ha
bana mısın demedi bu kadar yüke
bir iki sallandı durdu
adam ha babam koyuyordu.


24 Ocak 2012 Salı

ey safer ayı bitmeseydin ne olacaktı halim?

malum safer ayındaydık....safer ayı için bir yıl başımıza gelecek kaza ve belaların yer yüzüne indiği ay deniliyor ki son günlerde bazı din adamları öyle olmadığını söylemekte.


şimdi bu ay boyunca, benim için çok önemli bir evrak dosyasının teslim tarihini akıl almayan sebeplerle kaçırdığımı, günlerdir o müdür senin, bu müdür benim gezdiğimi ve şu anda avukatlarla görüştüğümü, ayrıca bugün yani safer ayının son günü, arabama arkadan vurduklarını (oldukça iyi vurdular :(  ), o anki şokla, yardım etmesi için arkadaşımı aradığımı ve o bana yardıma gelirken onun arabasına da çarptıklarını, tutanak tutarken sigorta poliçemi bulamamam ve hatta poliçemin süresinin geçtiğini fark etmem, bir de bunun için sigorta şirketleriyle uğraşmam...eğer tüm bunlar safer ayından bağımsız bir şeyse; ne diyeyim bilmiyorum... şükür ki safer ayı bugün bitti ya bitmeseydi!!?


Rabbim herkesi kaza ve belalardan korusun (amin) her şeyin bir olacağı var. arabama her bindiğimde sadaka kutum vardır ona sadaka atarım. bugün bozuk param yoktu, annem de binecekti arabama, ona derim o atar demiştim ama sonra unuttum ve kaza oldu :( işin en ilginç yanı bana çarpan aracın şöförüyle telefon numaralarımızı aldık işlemler için. adam 1-2 saat sonra aradı; '' abla bu sefer de bana arkadan çarptılar'' dedi! ne diyeyim bilmiyorum ki! üzerimde bir talihsizlik var ama hayırlısı...


öyle işte, keyfim yok, yorgunum, üzgünüm...



23 Ocak 2012 Pazartesi

sana dün surlarından baktım küskün ankara!


(yazar burada küskün ankara diye, yıllarca istanbul'un gölgesinde bırakılmış, hep gri binalarıyla anılmış ankara'ya seslenmektedir ve evet yazar da biraz küskündür...)

kendimi bildim bileli sevdim ankara'yı. başka şehirlerde hayatlar yaşadım, bambaşka ülkelerde bambaşka kentler gördüm, vuruldum, hayran kaldım...ama hepsinde dönüp dolaşıp kendimi ankara'mın sıcağında, kuru soğuğunda, sislerinin arasında buldum...memleket böyle bir şey sanırım, her yeri ayrı güzel geliyor. aslında kentleri güzel yapan yaşanmışlıklar en çok. bir sokağı güzel yapan, zamanın birinde o sokakta yürürken kurduğun hayaller belki, belki bir anda karşılaştığın çok sevdiğin bir arkadaşın...belki de bir duvarına asılmış bir film afişi, sevdiğin biriyle seyrettiğin...sokağı güzel yapan sadece estetik güzelliği değil yani, sana yaşattıkları, anımsattıkları....
bu yüzden seviyorum ankara'yı, içinde binlerce an yaşadığım bir kara o!

ve buz gibi bir pazar gününde, ankara'nın en sevdiğim yerlerini gezdim arkadaşlarımla. her sıkıldığımda kendimi attığım, çoğunlukla tek başıma, bazen de bir dostumla dolaştığım sokaklarını, yokuşlarını gezdim...evet eski ankara'yı gezdim bugün.

yıllar boyunca ankara'nın bekçiliğini yapmış muhterem zat hacı bayram veli hazretlerinin türbesiyle başladı yolculuğumuz. öğle namazını hacı bayram camii'nde kıldık. restorasyondan sonra birkaç kez ziyaret etme imkanı buldum bu mekanı şükür. ramazan'daki feyz ve keyif başka tabii ama karlı bir pazar gününde de inanılmaz huzur verici oluyor bu mekan...

                                      



camiye bitişik, ön tarafta görünen kubbeli mekan taceddin hazretlerinin türbesi






 burası eskiden kadınlara ait olan şimdiyse namaz için erkeklere ait olan üst mahfilden çekilen bir fotoğraf.(kadınlar bölümü şu an caminin alt katında ve gerçekten çok güzel bir mekan) 
burada görünen ortadaki büyük avize, italya'da özel yapılmış, Allah'ın (cc) 99 ismini simgeliyor.

bir sonraki durağımız ise ankara'nın en eski camiisi alaeddin camii. 1178'de yapılmış bu camii. ne yazık ki camii içinden fotoğraf yayımlayamıyorum çünkü çekim yapmak yasaktı. içeride birçok kamera vardı. vakit namazlarını kılınacağında açılıyor camii onun dışında kilitli. minberi inanılmaz güzeldi, maun ağacından oyulan parçalar birleştirilerek yapılmış, ve şu an cam bir paravanla koruma altında. tavan süslemeleri orjinal halini yitirmiş ama yine de ortasındaki havuz güzeldi. yalnız içerisi o kadar soğuktu ki, ayaklarım adına hissettiğim tek şey buzdu. iki buz kütlersi eklenmişti sanki bedenime! (rabbim bu soğuklarda dışarıda yaşamak zorunda kalan insanlara güç kuvvet, bize de onlara yardımcı olabilme fırsatı versin inşallah...amin) velhasıl bu güzel camiiyi gidin görün derim ben...düşünsenize 1178'den beri orada edilen dualara karışacak dualarınız...muazzam bence

ve ardından ankara'nın en eski yerleşim yeri, ankara kalesi!...bu sefer her zaman yaptığım gibi pirinçhan'ı , çıkrıkçılar yokuşunu, can sokak'ı gezemedim. malum hava inanılmaz soğuktu, nasılsa havalar biraz ısınsın yine giderim o zaman bu mekanların fotoğraflarını da paylaşırım inşallah. dış kaleyi ve iç kaleyi gezdim ardından uzun zamandır istediğim ama fırsat bulamadığım bir şeyi yapıp kale surlarına çıktım. kar altındaydı ankara, kar altındaydı varoşlar...ne yazık ki ankara özellikle son zamanlarda beton kütlelerle daha bir sarılmış durumda bu insanı üzüyor ama şükür ki kar vardı! ve o beton kütleler bile kar beyazında daha güzel görünüyordu (teselli yorumları bunlar)




burası bana colosseum'u anımsattı...tabii epey bir küçüğü :)


toki'nin ankara'ya kazandırdığı muhteşem(!) beton legolar...





bu küpeler kale'nin girişinde biraz ilerideki bir dükkandan. çok basit ve düşük kalitede küpeler, fiyattan da anlaşılacağı üzere :) ama gerçekten içlerinde çok güzelleri vardı. denemeye değer bence...



kale'nin dar ve yokuşlu sokaklarından sonra da ankara'nın başka bir büyüğünü ziyarete gittik; taceddin dergahı'na...ve son zamanların gözdesi hamamönü'ne...hamamönü'yle ilgili daha sonra uzun bir şeyler paylaşmayı düşünüyorum. taceddin dergahı ve hamamönü benim için ayrıdır çünkü...

lezzet-i tarih'te canlı türk sanat müziği eşlinde yenilen leziz yemeklerden sonra da (keşke servis biraz daha hızlı olabilseydi) gezimiz son buldu zaten hepimiz de donmuştuk :)

bu arada çengelhan'ın restorasyondan sonra rahmi koç müzesi olarak hizmet etmesinden sonra, çukurhan'da divan çukurhan olarak hizmete girdi. başka bir yazıda çengelhan ve çukurhan'dan da bahsetmek istiyorum. bu sefer de çukurhan'ı görme şansım olmadı ama internet sitesinden biraz inceledim, sanırım kısa balayı için ideal bir yer :) (uzuuunn balayının rotası başka tabii:) )

cemal süreya'nın ''oteller hanlar hamamlar için sürekli şiir'' adlı şiirinden birkaç dizeyle bitmeli bence bu yazı;

- şair arkadaş,
bir derdin mi var
bir şeyler çıkarmak mı istiyorsun derdinden
ankara'ya gelmelisin.



21 Ocak 2012 Cumartesi

lila lila lila kutum geldi!

günlerdir merakla beklediğim lila kutum elime nihayet 2-3 gün önce ulaştı. lilakutu aylık 19 tl lik üyelikle, oluşturduğunuz güzellik profiline göre size ürünler gönderen bir site. ben de yeni üye oldum ve bu benim ilk kutum, başta biraz tereddütlüydüm gelecek ürünler konusunda çünkü ben öyle çok ciddi makyaj yapan birisi değilim. sadece kapatıcı, göz kalemi ve rimel kullanırım. ama bakım ürünlerine karşı ilgiliyim. önceki kutuları incelediğimde ruj, oje gibi ürünler görünce inşallah bana bunlar gelmez diye dua ettim :) neyse ki ilk kutu beni ürün niteliği açısından memnun etti. sadece bazı ürünlerin son kullanma tarihleri çok yakın ama kullanış sıklığına bakacak olursak son kullanma tarihlerinden önce zaten bitecekler tabii memnun kalıp kullanırsam.

ürünlerden bahsedecek olursam;


öncelikle kutusu gerçekten çok güzel, benim gibi kutu hastası biri için oldukça tatmin edici, kutu kalitesi ve boyutu birçok yerde kullanabilmek için ideal. bu güzellikle ilgili farklı planlarım var :)




kutunun içindekilerden bahsedecek olursam;

1) good&health saç bakım şampuanı - ozone therapy (tam boy): sitede şampuan için, "doğal mucize ozon ile güçlendirilmiş şampuan, düzenli kullanıldığında saçı ve saç derisini güçlendirir. saç derisindeki kan dolaşımını hızlandırarak saç dökülmesini azaltır, kepek oluşumunu önler, saça hacim ve parlaklık kazandırır.ağır saç boyaları ve aşırı kimyasal etkiye maruz kalmış saçları besler ve saç derisini nötrolize eder." yazıyor. henüz kullanmadım, şampuanımı yeni değiştirdiğim için bu şampuan biraz bekleyecek gibi.

2) dephyto siyah maske (tam boy): bu ürünün son kullanma tarihi çok yakın (nisan 2012) ama kullanım şeklinde haftada  2-3 uygulama diyor. açıkcası bu biraz fazla geldi bana, çünkü yüzünüze sürdüğünüzde o kadar şiddetli bir gerginlik yapıyor ki, haftada 2-3 kez bunu kendime yapamam. üstelik 30 dk yüzde kalması tavsiye edilmiş ama ben 20 dk dan sonra dayanamadım. temizlemesi de inanılmaz zor ve kokusu cidden çok kötü. yine de uygulama sonrası cildimde kötü bir etki bırakmadı bakalım göreceğiz...

3) dephyto akne kremi (tam boy): henüz kullanmadım, zaten şu aralar akne problemim yok umarım da olmaz

4) murad aha/bha exfolıatıng cleanser yüz için yenileyici ve canlandırıcı peeling (30 ml): cildimi temizledikten sonra kullandım ve gerçekten memnun kaldım. son derece başarılı bir peeling ürünü. 

5) max factor masterpiece maskara (deneme boyu): fırçası çok sert ama genel olarak memnun kaldım.

6) palladio lip balm (tam boy): hiç ama hiç memnun kalmadım bu üründen. sürümü çok zor. genel olarak rujdan hiz hazzetmeyen bir insan olduğum için bu ürünü hiç beğenmedim, çünkü dudakta ruj hissi bırakıyor. kullanacağımı sanmıyorum şimdilik

7) max factor kohl pencil (deneme boyu) : benim için biraz sert bir kalem ama yine de beğendim. deneme boyu olması da hoş, taşıması kolay tabii kaybetmediğim sürece :)

8) flormar so chic parfüm (deneme boyu): kutudan çıkanlar içinde en beğendiğim ürünlerden.  kokusu çiçeksi-oryantal-meyve karışımı. beğendim ve keşke orjinal boy olsaydı dedim :)


evet işte lilakutu nun ocak kutusu böyle. tam anlamıyla memnun kaldım denemez. yine de şubat kutusunu bekliyorum şimdilik bakalım o nasıl olacak. lilakutu için tavsiyem; bence hesap açarken oluşturulan profile biraz daha dikkat edilmeli, ne tür ürünlerden hoşlandığımızı, cilt problemlerimizi yazdırdınız madem ona göre bir ürün portföyü hazırlasanız güzel olur. evet biraz zahmetli bir iş ama kalite böyle bir şey değil mi :)

hımm...bi' bakalım

yazmak garip bir kavram, özellikle de kimin okuduğunu bilmeden yazmak. ben hep birkaç tane ben'den oluştuğumu düşünmüşümdür. birbirinden farklı, birbirine aykırı ve hatta bazen birbirini hiç anlamayan birkaç ben...
nar gibi...bir kabuğun içinde, hepsi birbirine benzeyen ama aynı olmayan ve bir aradayken birbirini az biraz şekillendiren...
işte şimdi bu birbirinden farklı bir sürü nar'ın döküldüğü yer burası...
kitaplar, birbirinden hmmm yemekler, şiirler, kıyıdan köşeden fotoğraflar...
bakalım işte!
hoşgeldim, hoşgeldiniz :)




yine yeniden!

hayat her gün yeniden başlıyor sanırım...
o zaman yine yeniden hoşgeldim :)